|
|
|
|
"Komünizm Artık Bir Tehlike Değil" Diyenler Komünistler Tarafından Aldatılıyorlar |
|
|
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir kısım kişiler, başlarına gelebileceklerin farkında olmayarak, günümüzde komünizm diye bir tehlikenin olmadığını savunmaktadırlar. Komünizmin bir 20. yüzyıl felaketi olduğunu, o dönemin yaşanıp bittiğini ve artık tehlikenin geçtiğini sanmaktadırlar. Bu fikre o kadar inanmışlardır ki, ne başlarına gelebilecek tehlikeden haberdardırlar, ne de buna karşı bir tedbir alabilecek durumdadırlar. Tam tersine, komünizm tehlikesi yok diyerek, hem çevrelerindeki insanları rehavete sürüklemekte hem de kendilerini bu belanın içine çekmektedirler. Bu yaklaşımlarıyla da komünist zihniyetin rahatlıkla güçlenmesine, zemin bularak yaygınlaşmasına imkan sağlamaktadırlar. Çünkü komünizm, insanların "artık komünist tehlike yok" deyip rehavete sürüklendikleri ve bu belaya karşı hiçbir tedbir almadıkları zamanlarda güçlenir ve yaygınlaşır.
"Komünizm tehlikesi 20. yüzyılda sona erdi" diyenler çok büyük bir yanılgı içindedirler. Komünizm asla yok olmamıştır. Darwinizm varlığını sürdürdüğü müddetçe, komünizm de varolacaktır. Çünkü her ikisi de temelde tek bir ortak felsefeye dayanır: Diyalektik materyalizm. Darwin bu düşünceyi doğaya, Marx ise tarihe ve toplumlara uyarlamıştır. Dolayısıyla, 20. yüzyılda olduğu gibi günümüzde de Marksizm varlığını sürdürmektedir ve Darwinizm var olduğu müddetçe asla dünya siyasetinden yok olmayacaktır.
Nitekim şu anda "Darwinist diktatörlük", neredeyse bütün devletlere, eğitim kurumlarına, basın-yayın organlarına hakimdir. Bu hakimiyet, komünist düşünce sistemini beslemekte, eğitim sistemi hiç hızını kesmeden komünist militanlar üretmeye devam etmektedir. Kısaca söylemek gerekirse komünizm şu anda sadece pusudadır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, komünistler 20. yüzyılda Rus komünizminin başarısızlıkla sonuçlanmasını, Marksizmin yanlış uygulanmasına bağlamaktadır. Şu anda ise aynı hataları yapmayarak, komünist sistemi yeniden canlandırabileceklerini düşünmektedirler. Bu düşünce, dünyada halen Marksizm'e inanan çok sayıda örgüt, düşünce kuruluşu ve sivil toplum kuruluşu tarafından savunulmaktadır. Bu güncel komünistler, daha henüz Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku var iken, bu ülkelerdeki komünist rejimler ile Marksist ideolojiyi birbirinden ayırmışlardı. Mevcut komünist rejimlere "reel sosyalizm", yani yaşanan sosyalizm diyorlar, buna karşılık sosyalist ideolojinin bu rejimlere bağlı olmadığını, bu rejimler yıkılsa da ayakta kalacağını ileri sürüyorlardı.
Bugün ise bu iddiayı daha etkili bir biçimde dile getirmektedirler. İddiaları şudur: Marx'a göre her toplum belirli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizmi yaşamalı, ardından sosyalizme ve sonra da komünizme ilerlemelidir. Oysa Rusya'da ve diğer 20. yüzyıl komünist rejimlerinde tarım toplumundan sosyalizme doğru ani bir geçiş olmuştur. Aradaki kapitalist aşama atlanmıştır. Dolayısıyla Marksistlere göre bu rejimlerin başarısızlığı doğaldır. Şu an bu ülkelerin kapitalizmi benimsemesiyle birlikte, Marx'ın sözünü ettiği "kapitalist aşama" yaşanacak ve ardından sosyalizm daha kalıcı ve güçlü olarak geri gelecektir. İşte tüm komünistler gizlendikleri yerlerde, kapitalizmin dünyaya hakim olduğu bu anı beklemişlerdir.

"Bir Adım İleri İki Adım Geri"
Önceki bölümde üzerinde durduğumuz senaryo, Lenin'in meşhur "Bir adım ileri, iki adım geri" taktiğidir. Buna göre komünistler hedeflerine ulaşmak için gerektiğinde birkaç geri adım atarak sanki hedeflerinden uzaklaşmış gibi görünürler. Oysa pusuda beklemektedirler. Lenin'in üzerine kitap yazdığı bu uygulama şu anda yerine getirilmektedir.
Lenin bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir:
Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proletarya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en canicesi olur. 54
Lenin'in bu sözlerinden de anlaşılabileceği gibi, bir komünist için komünizmden vazgeçmek, hatta komünizmin eninde sonunda başarısız olacağından kuşku duymak mümkün değildir. Şu an sadece bir geri adım atılmıştır ve komünist sisteme geçmek için uygun bir dönem beklenmektedir. Bu uygun dönem, tüm dünyada kapitalizmin en fazla yaygınlaştığı dönem olacaktır. Vahşi kapitalizmi uygulayan devletler içinde bir kapital kavgası yaşanacak, insanlar manevi değerlerinden çok maddiyata düşkünlük gösterecek, böylelikle dinden uzaklaşacaklardır. Toplumların dinsizleşmeleri elbette en fazla komünistlerin işine gelecektir. Komünist toplumlar için gereken ilk şart olan insanların dini, ahlaki ve manevi değerlerden uzaklaştırılmaları, kapitalist sistem tarafından yerine getirilmiş olacaktır. Bundan sonra pusuda bekleyen komünistlere düşen görev, kapitallere el koymak, burjuvayı etkisiz hale getirmek, aile ve devleti ortadan kaldırmaktır. Onlara göre inancını ve ahlaki değerlerini büyük ölçüde yitirmiş amaçsız bir toplum üzerinde bunu gerçekleştirmek son derece kolay olacaktır.
Şu anda dünya üzerinde yaşananlar tam da komünistlerin istediği ve beklediği şekilde gelişmektedir. Ülkeler kapitalizmi tam anlamıyla uygulamaktadır. Maddiyata olan düşkünlük gerçekten de insanları manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaştırmış, din ahlakından uzak, amaçsız ve boşluk içinde toplumlar oluşmasına sebep olmuştur. Rusya'da şu anda komünistler, kendilerince, tarihi sıralamalarının (kapitalizmden komünizme geçiş) bozulmasından kaynaklanan bir düzenleme yapmaktadırlar. Bu nedenle Rus halkını mafyanın eline vermiş ve klasik bir kapitalizmin yaşanmasına ortam hazırlamışlardır. Kurdukları bu sistemle halkı yoğun olarak ezdirmekte ve onlara adeta "başka çözüm yok, tek çözüm komünizm" dedirtmeye çalışmaktadırlar.
Kapitalist yaşam sistemi insanlar üzerinde hipnoz benzeri bir etki oluşturur. Genellikle bu toplumlarda insanlar para kazanmanın, rahat yaşamanın ve tüketmenin peşinde olduklarından pusudaki tehlikelerin de farkında olmazlar. Teyakkuzda değildirler. Komünistler bu durumun bilincindedirler. İnsanların, mal ve kazanç hırsına daldıkları için, komünist düşüncenin güçlenmesini fark edemediklerini ve bu sebeple de komünizm karşısında sürekli yenildiklerini sıklıkla dile getirirler. Komünist düşüncenin kendilerini yutacağını görmelerine rağmen büyük bir çoğunluk, mal ve dünya hırsı nedeniyle körleşir ve savunma reflekslerini yitirir. İşte bu ortam, komünistlerin harekete geçmeleri için en müsait ortamdır.
Komünizm Gizlice Varlığını Sürdürüyor
"Bir adım ileri iki adım geri" stratejisinin bir sonucu olarak, komünizm hala gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Özellikle Rusya'da iktidar ve bürokrasi kadrolarının tümü, eski komünistlerden oluşmaktadır. Diyalektik materyalizm ile eğitilmiş bu kişiler, komünizm hayallerinden vazgeçmiş değillerdir. Aksine komünizmin kapitalist safhadan geçmesi gerektiğine inananlar, "komünist" olmanın bir gereğini yerine getirmek için kapitalizmin yaşanmasına seyirci kalmaktadırlar. Gerçek komünist oldukları için, şu an kapitalizmi uygulamakta ve savunmaktadırlar.
Bu durum, yalnızca Rusya'da değil, dünyanın pek çok yerinde bu şekildedir. Avrupa'da neredeyse tüm ülkelerde komünist partiler varlıklarını sürdürmekte, hatta bir kısmı oldukça yüksek oylar almaktadırlar. Eski Doğu Bloku ülkelerinin hemen hepsinde eski komünist kadrolar tarafından yönetilen sosyalist partiler vardır. Komünist yazarlar, sanatçılar sessiz de olsa bir kenarda varlıklarını sürdürmekte, alttan alta komünist düşünceyi insanların bilinç altlarına yerleştirecek mesajlar vermektedirler. Aslında değişen hiçbir şey yoktur. Onlar sadece kapitalizmin kendilerine ortam hazırlamasını sabırla beklemektedirler. Yani Marx'ın öğüdüne uymaktadırlar.
Ancak belki de komünistlerin en fazla işlerine gelen şey, şu an tüm dünyayı sarmış olan ekonomik krizdir. Kısa bir süre öncesine kadar, ekonomik ve demokratik yapının zarar görmeyeceğine dair bir inanç varken, bir anda tüm dünyayı büyük bir ekonomik krizin sarması, insanların siyasi eğilimlerinin yanı sıra, hayata bakış açılarını da büyük ölçüde değiştirmiştir. İşte bu, komünistler için önemli bir menfaat aracıdır. Hatırlanacağı gibi bu tarihte de yaşanmış, 1929'da yaşanan Büyük Buhran sonucunda tüm dünyada büyük bir ekonomik kriz meydana gelmiş, bu da Avrupa'daki komünist ve faşist partilerin popülaritesini bir anda artırmıştır. Büyük Buhran'ı "kapitalist sistemin çöküşü" olarak yorumlayan komünistler, kitleleri çok daha kolay etkileme imkanı elde etmişlerdir. Halk, çözümsüzlük içinde tek yolun komünizm olduğunu kabul etmek zorunda bırakılmıştır.
Şu anda da böyle bir tehlike söz konusudur. Pusuda bekleyen tüm eski kuşak komünistler, onların yetiştirdikleri yeni komünist gruplar ve komünist gençler, böyle bir ekonomik krizden faydalanmanın peşindedirler. Dolayısıyla içinde yaşadığımız şu yıllar, komünizm tehlikesinin tekrar dünya siyasetinde etkin bir konum kazanması için son derece elverişlidir. Komünist partilerin büyük bir kısmı ekonomik krizi, ülkeleri komünist batağın içine çekebilmek için hayati bir fırsat olarak görmektedirler.
Komünistler, adeta bütün dünyayı saran kapitalist sistemi Marksizm'in bir gereği olarak kabul eder ve doğru yolda olduklarına inanırlar. Kapitalist sistemin insanlar üzerindeki tahribatı, dünya çapında yaşanan ekonomik kriz ile birleşir ve komünistler bunu kendileri için en uygun ortam olarak düşünürler. Terör eylemlerinin yoğunlaşmasının, komünist rejimlere özerklik verilmesi tartışmalarının altında yatan en temel neden budur. Komünist tehlike hareketlenmiştir.
Ülkemizde de Eski Kuşak Komünistler Alttan Alta Komünizmin Zeminini Oluşturmaktadırlar
Tüm dünyada pusuda bekleyen komünist tehlike, ülkemizde de yıllardır pusuda beklemiştir. Nitekim şu anda ülkemizin Güneydoğu bölgesi için gündeme getirilen özerklik söylentileri söz konusu komünistlerin propagandasıyla yaygınlaştırılmıştır. Bu propaganda ile şu söylenmek istenmiştir: "Artık komünizm için ön-şart olan kapitalist sistemi oluşturduk, insanların ahlaki ve dini değerlerini ellerinden aldık ve ekonomik kriz ile bütün dünyayı açmaza soktuk. Şu an komünizmin tam vaktidir." İşte komünist terör örgütü PKK, şu anda, özerk bir komünist devlet oluşturabilmek, yani Türkiye'yi komünistleştirmenin ilk adımını atabilmek için çok uygun bir ortam oluştuğuna, zamanın en iyi zaman olduğuna karar vermiştir. Beklediği pusudan çıkmış, hedefinden açıkça bahsetmeye başlamıştır. Şu an geriye kalan tek şey bunu uygulamaya geçirmektir.
Öcalan'ın, PKK'nın 13. kuruluş yıldönümü mesajındaki sözleri bu açıdan oldukça manidardır:
"... Komünizm yıkıldı" diyenlere en iyi cevap olarak, 'tam tersine, komünizmin en güçlüsü, en doğrusu, en yücesi PKK'da gerçekleşmiştir' diyoruz."
Pusuda bekleyen tüm komünistler de alttan alta görevlerini yerine getirmektedirler. Bir kısım eski komünist yazarlar, zaman içinde çeşitli büyük gazetelerde yer edinmiş ve hatırı sayılır bir makama gelmişlerdir. Eski komünisttirler, fakat aslında komünistlikten asla vazgeçmemişlerdir. Sadece zemin müsait olmadığı için renk değiştirmiş, kabuklarını kapatmış, tanınmayacak hale gelmişlerdir. Bu bir kamuflaj hareketidir. Başka bir ideolojini kılıfına bürünüp kendi mücadelelerine daha gizli yöntemlerle devam etmişler, yıllarca komünist kimliklerini ön plana çıkarmamış, böylelikle çeşitli yerlere gelebilmişlerdir.
Böyle kişiler, şu anda, yine sinsi bir yaklaşım içinde ülkemizin güneydoğusunda ayrı bir devlet kurulması konusunda kendilerince kurnazca yazılar yazmakta, çeşitli şekillerde seslerini duyurmaktadırlar. Gerçekte birer PKK sempatizanı olan bu kişiler, hali hazırda el altından bölücü terör örgütünün propagandasını yaparak PKK'nın o bölgeye hakim olabilmesi için altyapı hazırlamaktadırlar. Bunu açıkça dile getirmemekte, bu sebeple dikkat çekmemekte, fakat orada özerk bir devletin kurulmasını teşvik eder mahiyette fikirler ortaya koymaktadırlar. Bu kişiler zaten tüm Türkiye'ye hatta tüm dünyaya komünizmin hakim olmasını can-ı gönülden isteyen kişilerdir. Dolayısıyla söz konusu kişilerin "Güneydoğu'da Kürt vatandaşlarımıza ayrı bir devlet vermenin tek çözüm olacağı"na dair izahlarının, "orada özerk bir devlet için referdum" yapılması çağrılarının altında yatan gerçek amaçlarının görmezden gelinmemesi gerekir.
Söz konusu komünistlerin vermeye çalıştığı telkin özetle şudur: "Güneydoğu bölgemizde yıllardır yapılan mücadele sonuç vermedi. Bırakalım orada komünist bir devlet kursunlar. Biz de burada rahat ederiz!" Bu sözlerle Güneydoğu'dan tüm Türkiye'ye açılacak olan bir komünist rejimin propagandasını yapmaktadırlar. Açıkça komünist devlet sloganları atmamakta, fakat bunu ancak sinsi telkin yöntemleriyle yaygınlaştırmaktadırlar.
Komünizm zaten %5, %10'luk az bir kitleyle hakim edilebilen bir düşüncedir. Dolayısıyla az bir telkin, biraz propaganda komünizmin o bölgede yaygınlaşabilmesi için yeterli olabilmektedir. Bunun için toplumun tamamının komünist ideolojiye sahip olması şart değildir. Ortam müsait olduğunda, şartlar istedikleri kıvama geldiğinde küçük bir azınlık, komünist hakimiyeti sağlayabilmektedir. Bu, Lenin'in, Stalin'in ve Marx'ın açıkça dile getirdiği bir yaklaşımdır. Komünist azınlık, bir bölgede hakimiyet kurmak istediğinde, herşeyi zorbalıkla, silahla ve terörle yapacak ve herhangi bir engel tanımayacaktır. Kimseyi komünist yönetim aleyhinde konuşturmayacak, karşıt fikirlerin dile getirilmesini ve her türlü demokratik oluşumu yasaklayacak, kimsenin sandığa gidip özgürce oy kullanmasına izin vermeyecektir. Komünist dikta rejimi halk üzerinde dehşet ve korkuya dayalı bir yönetim kuracaktır.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 10 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|